Bir ev nasıl terk edilir bilir misiniz? Ben bilirim. Çünkü malesef yaptım bunu. Bir insanın bir evi terk etmesi, bir ordunun bir şehri terk etmesine benzer. Saramago'nun görmek kitabındaki gibi. Öyle bir sabah uyanıp, aniden ev terk edilmez. Önce, eviniz diye benimsediğiniz o yerin kutsallığı yavaşça azalır. İçine ayakkabılarla girilmiş, içki içilmiş, kusulmuş ve işenmiş bir ibadethaneye benzer örneğin. Temizlersiniz ama tek başınıza gösterdiğiniz çaba yetersizdir aslında. Ayakkabıyla girilmeye devam edildikçe, yavaş yavaş boşa çırpınıp durduğunuzu fark edersiniz. Bir evin terk edilmesi bir ordunun bir şehri terk etmesine benzer. Öncesinde mücadele vardır. Vuruşmalar vardır. Diplomasi vardır. Uyarılar vardır. Deklare vardır. Manifestolar vardır. Ardı arkası gelmeyen, o uzun karar geceleri vardır. Muhasebe vardır. Sonra erteleme süreçleri vardır. İleri bir tarihe ertelenmiştir açıklamasını yapar durursunuz kendinize. Bu arada içli dışlı olduğunuz evle aranıza epeyce mesafe girmiştir. Ne Afrika'dan kaçmış bir ağıstos gecesinde bacak bacak üzerine atıp serin bir şeyler içtiğiniz balkonun, ne sabah erken uyandığınızda derin bir nefes çekmek üzere açtığınız pencerenin, ne işten yorgun argın geldiğinizde sizi kucaklayan koltuğun, söyleyecekleri kalmıştır size artık. Bir şeyler yiyen ve içen, nefes alan, markete giden, konuşan, gülen, uyuyan bedeniniz orada olsa da, ruhunuz tası tarağı toplayıp çoktan yolu tutmuştur aslında. Bir insanın bir evi terk etmesi, bir ordunun bir şehri terk etmesine benzer. Geride yıkıntılar kalır. Geride yeni baştan yapılması gereken inşaatlar kalır. Her duvar dibinden bir asker botu, her çalılıktan bir tüfek, her caddeden yarısı içilmiş o yabancı asker sigarası çıkar. Vaktiyle halk ve askeriyken, ayrılıktan sonra iki yabancı, hatta iki düşman olunur çoğu zaman. Kolay değildir bir evi terk etmek. Anahtarla açıp girdiğiniz o kapının ziline bile basamamak veya basmak istememek. Bir tanışık yada arkadaş olsa bir ömürilişkide kalınabilecek insanlarla onca şey yaşamışken iletişimi kesip atmak zorunda kalmak. Evim dediğiniz, kendinizi güvende hissettiğiniz o yerin, sıralamada alt kat komşunuzdan bile geriye düşmesi. O acımasız yabancılaşma yani. hiç kolay değildir. Ama neylersin ki ruh bu işte. Bedeni dinlemeyip yola çıktıktan sonra dönüşü mümkün olamıyor malesef. Çevrenizde duyulmayanları duymanız, görülmeyenleri görmeniz, manifestoları buruşturup atmadan önce okuma tahammülüne erişmeniz dileğiyle.
Yorum ekle